Ya(l-b)ancılaşma

Bir insan hakkında ne kadar çok hayal kurur isek o kadar  çok hayal kırıklığına uğrarız. Yani karşımızda ki insanı olduğu gibi kabul ettiğimizi sanmışızdır, ama başaramamışızdır çoğu zaman hayal kırıklıklarımızı incelediğimizde.

 “Ama sen böyle bir adam değildin”  şikayetine karşılık. “Ben öyle bir adam olduğumu hiç taahüt etmedim ki, sen öyle bir adam olmamı istemişsin. Onun için beni öyle şekillendirmişsin. Seni mutlu edecek olan buymuş.  Ama sen mutlu olacaksın diye ben, ben olmaktan nasıl sıyrılabilirim ki?

Bu çerçevede irdelenen şeylerin doğruluğu veya yanlışlığı tartışılmıyor şu an zihnimde. Yapılanlar doğru da olabilir, yanlışta. Problem tanıdığını, bildiğini, inandığını iddia ettiğin insanın açtığı yol ile ilgili.  “Şaşkınlık yaşamak istiyorum evet. hiç şaşırmıyorum olanlara, duyduklarıma. sinir bozucu bir his.” Gibi bir tavır düşünüldüğünde zaten yaşanılan olayın oyuncuları bu olay sonun da şaşırmıyor ise bilinen bir gerçek var imiş kahramanların içinde. Ya su yüzüne çıkarmaktan korkuyorlarmış, yada hasır altı edip görmezden geliyorlarmış, karşısındakini hayalleri çerçevesinde mutluluk oyunları içeren bir yalan için. Bunlar hasır altı edilirken, daha önce “inandığını, güvendiğini, anladığını” sandığı insanın bir olay çerçevesinde yıkabilmek tamamen duysal bir tepkidir. ( bkz.  Bir insan hakkında ne kadar çok hayal kurur isek o kadar  çok hayal kırıklığına uğrarız)

Ben tamamen senin doğrularınla, seni hiç şaşırtmadan, hem mutlulukta, hem mutsuzlukta tek bir doğru üzerinde yol alacaksam, niye varım senin hayatında senin bir suretin olarak?

Bütün çıplaklığınla kabullenmişim ben seni. Teninin altında bir ten daha saklayacak kadar iyi bir yalancı değilsen sen de asla şaşırtamayacaksın beni.

Oysa bir insanı tanıma sürecinde ele alırken, ondan mutluluk olarak ne kadar faydalanabilirim bilinçaltı ile değil; Çıplak, tamamen çırıl çıplak görerek tanımaya çalışabilirsek eğer ne o hayallere, ne de o hayal kırıklıklarına yer kalır hayatta.

Bu tarz özümsediğiniz insanların olaylara verdiği tepkileri ve yaşayışlarında aldığı kararları daha dışarıdan, duyguları karıştırmadan bakabiliriz. Çünkü zaman içerisinde farkında olmasak da, o insanlarla bir hayat içerisinde yer almanın seçimini bilinçli olarak yapmışızdır. Evet onların tavırları bizi şaşırtmayacaktır, aldıkları kararlar, yaşayışlarındaki virajlar bizi hayretler içinde bırakmayacaktır. Çünkü o insanları, yalnızca o insan olduğu için sokmuşuzdur hayatımıza.

Bir insanı “tanıyorum” ve “inanıyorum” kisveleri altına alabilmek o kadar basit bir olay değil ki, bunu öğrenmemiz için daha çok yabancılaşmamız gerekiyor ki, halen o kılıç elindeyken ey insan oğlu nasıl otururuz sofraya bir tas çorba için.

Aldatarak hayat yaşamak, yalanlar arkasında mutluluk oyunlarına yardakçılık etmek. Bir düşün tamamen annenin ve babanın hayal ettiği yerde misin? Yoksa olduğun şekilde kabullenilmiş misin onların gözünde bu yaştan sonra.

Kimse kimsenin hayatın zorla dahil olamaz. Hamile iken ne kadar tasvir edebilirsin o ceninin yirmili yaşlarda neler yapacağını?

• Burada başlıyor işte ötekileştirme. Burada sıyrılıyorum daha önce gittiğim yolda. Ne mutlu biliyorum çıplaklıklarınızı ki öğrettiniz bana bedenlerimizin aynı olduğunu. Gidemiyorum artık onun için “Siz beni anlamıyosunuz kardeşim” yoluna. Kestirip atamıyorum sizleri ötekileştirip. Çünkü beni sizi var eden bensem yaşantımda, beni de var eden sizlersiniz bu hayatta. Ama müdahale ederek değil. İstediğimiz gibi insanlar olmamız için çalışarak değil. Çırıl çıplak bir fanusta yaşayarak. Cezası ağır ise en ağırından yaşanır. Kaçılamaz. Kaçılmamalı. “Siz beni anlamıyosunuz kardeşim” yolu artık kapalı en büyüğünden yaşamışlık barikatlarıyla. Farkına varmamız gereken tek şey beklide. Öteki diye bir şey yok. Şaşıran da biziz şaşırtanda. Cezayı verecek olanda biziz çekecek olanda.


---------------------------------------------------------------------------

• Elimde herkesin En büyük hataları için birer mermi olan bir silahım olsa, satar şarap alırım ederi kadar. Annem Babam beni vurmadıkları için sen hala bunu okuya biliyorsun.

Dizlerimin üzerine çöküp defalarca yalvarsam af için… Bitmez saatlerden, tükenmez yıllara kadar.

Kalkmasam elin dokunana kadar enseme, “hadi yeter” diyene kadar… Kendimden, kendimizden, bir şey kaybeder miyiz?

---------------------------------------------------------------------------

•  Geçip giden yaşam zarfında, ben mi çok iyi rol yapmışım? Sen mi çok körmüşsün?

Çok iyi rol yapmış isem, bir yalanı yaşamışsın mutluk zannedip.

Kör isen, nasıl inanacaksın bundan sonra gördüklerine?

İkisi de değil insanoğlu.


Bana sunduğunuz hayatlara şükranla.
Monsieur d'Artagnan

2 yorum:

  1. sanırım aynı dili konuşuyoruz:) selam dünyalı:)

    bende kendimi birtürlü tanıyamadığımı anladığımdan beri aynı tezi savunurum yıllardır (insanoğlu için). aslında bir nevi septisizm sendromu bu, acı ama ucu açık gerçek...

    YanıtlaSil
  2. İki sene geçmiş üstünden/Üstümden... Hiç mi bişey değişmez... Hayat.. hayat..

    YanıtlaSil