...

Göç yolları
Göründü bize.
En büyük silah umut etmek,
Yadigar kalsın size.


Düşünmek....

Düşünmek cesaretsilerin kaçışıdır. Çünkü hayat bizim karışıklaştırdığımız çok basit bir oyundur. Kişi kendine yani fikirlerine güveniyor ise vereceği herhangi bir karar kelebeğin kanat çırpışından daha kısa sürer. Daha fazlası cesaretsizliktir.
 
Hangi tartışmada fütursuzca içinden gelen her şeyi söylediniz bir düşünün. “Bunu dersem ne olur/lar” “Bak beni yanlış anladın/lar” “Tam olarak anlatmak istediğimi anlatamaya bilirim ama/lar”

Hissettiklerinizden çekiniyorsanız hissettiklerinizi, ya da hissettiklerinizi anlattığınız insanları değiştirin.

Hayat çok basit bir oyun. Götünüzden “Prensip” denilen kuralları uydurmadığınız sürece…

Ne Düşünüyorsun?

FaceBokk'da "Ne düşünüyorsun?" yazan kısma kısaca ne düşündüğümü yazmaya başladım. 420 karakterte izin veriyormuş.. Bende Karakter sınırı canım Bloger'a yazayım dedim..

***********************************************************

Lan Adama ne düşünüyosun diye soru mu sorulur.. Seni... Seni düşünüyorum..

Seda ile Meltem'i özledim... Sonra Aklıma "ezgi" geldi.. Bak şimdi de Cenkay.. Son otobüs "Soğanlı Çay".. Yükselde okulun bahçesi, OZY, Kaan. İren ne yapıyodur ki acaba? Anıl uzaklaştıkca yakınlaşıyor... Çiğdem büyüyor durmadan.. Çağla, Aydoğan, Alkor, Nihan MECLİS PARKI... Punk Denizden haber alan var mı? Şivenin Gözü benli... Sakaryada Tekel Birası hemde köprünün altında halıflekste.. Kara Kıvanç hala karadır demi? Lan o doğal Gaz borusunu kim kesti? İmge'nin ve Vergi Dairesinin önü... Benim Dünyalar Güzeli Bir karım vardı, Yüzzüğü hale parmağımda, kendisi adi şişkonun tekidir.. Burakların balkonunda mantar, dikmendeki evde şinitzel ve fındıklı puding... Yasemin çok güzel.. Keşke hepimiz onun kadar güzel olsak... Atacan diye isim mi olur lan.. Urala bir sormak lazım.. Okul hayatımda örnek aldığım tek insan Ertuğrul.. Sevan bu gezegenden değil.. A kasabası - b kasabası, sinir gazı Mehmet abi... Kerem Beyit mi.. haa şatdıfakup.. Tory diye bira vardı... kapağından beleş çıkardı.. Özcan Ulaşla garip kafa açmalar.. Punk Evren fotoğraf çekiyor, senayala Dağıstan Evlendi ne güzel oldu : )... Beni şerifleri ilan eden LOVE STREET ANGELS vardı... Bana huzurla saf beni hatırlatırlar hepsi.. Dertlere, Amaan "Chok Da Fifi" dedirtirlerdi. Aslı, damla, gonca, elif.. Elif.. Athos,Portos, Aramis, Mılady... Çok güzel zamanlar yaşandı sayalerinde.. Çok da kavgalar oldu..  .. Yani kısacası ANKARA'yı Düşünüyorum... Oldumu... Bi yerde bırakmak lazım.. Yoksa otobüste buluyorum kendimi sivrihisarda kendime gelmişim...

***********************************************************

COHEN

Cohen dinlemenin verdiği huzur vardır, ama birde yanında gelen karamsarlık. Hissizleştirir insanı, hislendirir iken. Bir nevi gereksiz hislerden sıyrılıp hakiki duygularınla kala kalırsın. Çok çalgı aleti yoktur şarkılarda, çok ağdalı sözler değildir o puslu sesin sundukları. Sade, yalın... ya da daha doğrusu duru, çıplak...

Güneş artık tenimizin açıkta kalan yerlerini ılık ılık yakmaya başlamışsa, Sabah balkona çıktığında bir sürü kuş selamlıyorsa seni o güzelin çiçek kokuları arasında, acıktığında aklına yemek olarak karpuz-peynir geliyorsa yaz gelmiş demektir... Artık güneşle yarışır haldedir insanoğlu kalpleri ve bedenleri yakma konusunda. Benim gibi bir sahil şehrinde yaşıyor iseniz bir elinizde sigaranız, diğerinde ısınmış bir şişe bira yolda salına salına yürürken sizi görünce bir an duraksayan, irkilen, sanki yokmuş veya siz onu hiç görmemişsiniz gibi yürüdüğünüz yolun ortasında duran kocaman Hamam Böcekleri çıkıverir aniden... Ben Mersin'de ve Adana'da bu arkadaşların uçanlarını bile görmüştüm. Peki, neden bahardan yaza geçişin habercilerinden bahsederken neden kimse Hamam böcekleri, Sivrisinekler, İsilikler, Ter Kokan Toplu taşım araçlarından bahsetmez. Bunlarda da müjdelenen baharın gelişi değil midir? Niye takılırız Hamam böceğine, onu görünce yapmamız gereken çıkarım yazın geldiği değil midir? Neden haberden çok haberciye takılıyoruz.

İşte sanırım onun için bu kadar çok seviyorum Cohen'i. Müjdeledikleri, attığı fırçalar, verdiği cevaplar ve ortak olduğu dertler o kadar güzel ve doğru ki haberci çıkıyor aradan çoğu zaman. Sanki şarkı değil de Cohen'in düşüncelerini dinliyormuşum gibi oluyor. İşte beni bu hisse gark edebilen müzisyenleri çok seviyorum. Onlar süslü müzik endüstrisinin içine girmeyi reddetmiş çirkin ördek yavruları.

Onların yaptığı müzik gibi yaşayabilirseniz ne makyaja nede güzel kıyafetlere ihtiyaç duyarsınız. İnsanlar anlatıcıya değil anlatılanlara bakmaya başlar. Saçlarınız dağınık, giysileriniz kirli ve yırtık olabilir. Elleriniz çatlaklar içerisinde, gözlerinizin altı dün geceden kalan yorgunlukla, sigaradan sararmış sağ elinizin başparmağıyla bir yeri gösterdiğinizde gösterdiğiniz yer önemli olacaktır. 

“Parmak cenneti gösterdiğinde yalnızca aptallar parmağa bakar”


BKZ: COHEN

.

24 Şubat 2010


24 Şubat 2010 Çarşamba Yazılmış ve tesadüfen şu an bulduğum bir yazı..


Ömrü yaşam yapan 3 şey var bu dünyada. Mekân, insan, amaç… Bunlardan herhangi birisi eksik olur ise yaşanana boşa geçen bir ömür diyebiliriz. Miadımızı doldurmak gibi bir çaba içerisine giremeyiz. O zaten akan bir nehir gibi. Ya bakarsın çişin gelir, ya da huzur dolarsın.

Mekân; örneğin ev ya da okul... Şehir, ya da semt… Aidiyet kazandığın her yer senin mekânındır. Ya da sen sınırlandırılmış evren parçalarını mekânlaştırırsın.

İnsan ise biraz çetrefilli bir durum. Birkaç dallı budaklı isimlendirmeye maruz kalıyor. Arkadaş, dost, aile ve diğerleri… Mevcut sahipliklerin seni amaca sürükleyen şeyler oluyor. İnsansız amaç, amaçsız insan pek barınamıyor. Diğerleri diye nitelendirdiğimiz şahıslar bu çerçevede değerlendirilen doneler değiller. Onlar öyle… Fasulyeden…

Kimse karşıma geçip artist artist, “Ben yalnız yaşarım” demesin… Olmaazz… Olmaz arkadaşım... Yaşayamazsın… Ona yaşam denmez… Miadını doldurursun sadece. Bir düşün... ( Ben düşündüm oradan biliyorum ) Kaç kişi var etrafında, amacın ve yaşamın için mücadele eden ve çırpınan? İşte insan diye bahsettiklerim onlar. Senden asla vazgeçmeyenler. Seni yola sokmak veya yoldan çıkartmak için çaba sarf edenler. Öyle peşinde ordu olmasın zaten. Komutanlık zor zanaattır. İnternette Blog okuyan/yazan insanları yapabileceği şey değildir. Onun için o elit* kadroya sımsıkı sarılmak gerekir. Burada mutlak bir teslimiyetten bahsetmiyoruz. Aman ha yanlış anlaşılmasın. Blog yazıp/okuyoruz diye koyunda değiliz. Ama bir kulak vermek lazım bakışlara. Bir baklam lazım ağızdan çıkan fısıltılara. İnan ki onların gölgeleri bile farklı düşer yere aynı gün doğarken. Mekâna alışmak kolaydır. Bir badana-boya, bir perde… Oldu sana yuva. Ama insansan öyle değildir. Bir badana-boya, bir perde… Olmaz işte öyle... Isınmaya çalışırken daha da soğutursun ruhları. İnsanı giydirmeyeceksin. Bilakis soyacaksın… Ak göt kara göt belli olsun. ( Bir anda çok ırkçı bir söylem gibi geldi… Hoşlanmadım... ) Çevrendeki insanları bileceksin… Cesaretlerini, sabırlarını, sebatlarını, sevgilerini, samimiyetlerini, özverilerini, arzularını, korkularını, nefretlerini, çıkarlarını, çıkaramadıklarını bileceksin. Düşüneceksin… Sınıflandıracaksın ötekileştirmeden… Kıyaslamadan ayıracaksın elmayı armuttan. Çünkü amacını onlar belirleyecek.

Amaç kısmına gelince kabaca “Ne için yaşanır?” sorusuyla karşılaşıyoruz. Bunu yarım satir yukarıda anladığım gibi çevre ve insan belirliyor. Biz belirlenen kriterlerden “BİZ’e” uygunolanları “BİZ’ce” eleyip kabulleniyor veya kabullenemiyoruz. Sunduğun şeyler ve çıplaklığın kadar görülebiliyorsun aynada. Ve ona göre geliyor sana yol haritaları. Sen bunları benimsemez kabullenmez isen yeni insanlara yönelir veya yönlendirilirsin. Ya da kendi yol haritanı kabullendirirsin. ( Burası apayrı bir şey ona sonra geliriz.)  Amaçsız devam edersen yola serseri mayından farkın kalmayacağı için, ve kimse yanında mayın dolaştırmak istemeyeceği için Gülleee güleee sana…

Belirlemeli insan yolunu… Bilmeli yordamını, kendisini, çevresini. Tanımalı hayatına hayatını bahşeden insanları. Dinlemeli. Dinlemek yetmiyor ise inanmalı. İnanmak acı veriyor ise acıyı anlamalı. Anlatmalı. Anlamalı. Kavga etmeli, barışmalı… Kavgalar boşuna olmamalı, düşünmeli… Düşünmeli… Düşünmeli… Düşünmeli…

Hadi defolun şimdi….

* E.L.İ.T. : Eksiğini Lafetmeden İtinayla Tamamlayan.